Küçüklüğümüzden beri diretilen, dikte edilen ve hatta böyle bir hareketin güzel olduğunu söyleyen birçok kişi olmuştur.
Anne ve babamız, ardından öğretmenimiz, eğitmenlerimiz, ustamız ve hatta mürşidimiz dikte eder.
Tutumlu olun, israf etmeyin ama ne yazık ki bu sözleri nerde nasıl kullanacağımızı kimse söylemez. İşte bu saklama ve biriktirme olayını abartıp, sevdalarımızı da dondurucularda kumbaralarda saklarız.
Ve hayatımız boyunca bir fincan kahvenin kırk yıllık bir hatıra sahip olduğunu sanırız.
Oysa bir fincan kahve gerektiği zaman içilirse kırk yıl hatırı vardır. Diğer içilen kahveler ücrete ve ikrama tabidir.
Sevdiğini zamanında söylememek, ayrılık nedeni gösterememek daha da beteridir. Sır tutmayı bilemesekte sevgimizi gizlemekte epey usta sayılırız; hele har vurup harman savursak bile sevginin bitmeyeceğini düşünemeyiz.
Paketleyip derin dondurucuda sakladığımız aşkları, o an talan edercesine büyük bir israfla tüketmemiz, sevgimizi söylememiz, paylaşmamız ve herkese yüreğimizden bir parça vermemiz gerekir. 'Sevgi tüketilmedikçe bayatlar.'
Paylaştıkça azalmadığını anladığımız sevgi, belli bir süre sonra dondurucudan çıkarttığımızda bedenimizin dayanamayacağı ölçüde sıcak olduğu için işe de yaramaz.
Her yaşa ve her bedene göre farklıdır sevda ama söylemeyiz. Uğruna saatler, günler, geceler, işler eğer varsa da yoksa da hanlar hamamlar ve hayatlar feda edebiliriz ama seni seviyorum demeyiz. Oysa ki şımarık çocuklar kadar şımarık sevgililerde güzeldir.
Ve her daim sevgili kalabilenler...
Tut ki gözlerinin içine bütün sevecenliği, sevgisi ve hayranlığı ile bir kaç dakika bakılsın; beklenmedik bir zaman da yanağında sıcak bir buse konsun...
Ne paha biçilir buna?
Saklamaya değer mi?
Küçük bedenlere, yaralı yaşlı yüreklere, dondurucudan yeni çıkmış genç sevdalar yıkım etkisi yapar.
Sevgide tasarruf ve birikim olmaz
Mecnun gözüyle görebiliyorsan sen de yan layla için.
Yok eğer dağ delinecekse şirin uğruna, del gitsin.
Baktın ki olmayacak vur bitsin!
Buzlukta sevdalar, yaşanamayan aşkların deposu, yangın gönüllerin molası ve geri dönülemeyen bir yolun son kervan sarayıdır.
Buzlukta sevda, bir nefes ney, bir yudum bade, bir tutam hüzün...
Ve dayanamaz ve sevinemez hiçbir gönül eski sevdayı görmeye, hatırlamaya ve kalan yerden başlamaya. Çünkü zaman pişirdikçe bedeni, çınarlaşan bedenler...
Atasözümüz, söylenecek söz bırakmamış aslında; 'düğün senin evinde, gir oyna çık oyna'ya da 'ölü senin evinde, gir ağla çık ağla.'
Unutmayalım ki yaptıklarımızdansa, yapamadıklarımızdan fazla pişmanlık duyarız.
Sevdalı kalın...
alintidir..